İlk büyük sergisini 2003 yılında İstanbul’da açan ve uluslararası alanda pek çok başarılı işe imzasını atan Ahmet Güneştekin yeni bir sergi ile karşımıza çıkıyor. 16 Mart tarihinde Berlin’de bulunan Galerie Michael Schultz’da sanatseverlerin ziyaretine açılan ve “Zamanın Ölümsüzlüğü” adını taşıyan sergi sanatçının kumaşın ve kullanım biçimlerinin hikâye anlatıcılığı ve mitoslarla olan bağından yola çıkarak çalıştığı kırkyama işlerinden oluşuyor. Yaşamın dokusunun kültürel mitosların parçalı ve anlatısal karakterine nasıl yansıdığını göstermeyi amaçlayan ve kumaşın kullanım biçimlerinin gizemli gücüne bir bakış sunan sergiyi görmek için bolca vaktiniz var. Çünkü 5 Mayıs’a kadar devam ediyor. Eylem Şimşek
Kırkyama, anadil, görsel bir dil ve kadınlara özgü bir kültürdür. Kadınların yaşamları hakkındaki gerçeği dile getirdikleri işler üretmelerini olanaklı kılan bir araç olarak algılanır. Güneştekin’in kırkyama işleri, geleneksel olarak kadınlarla ilişkilenen bu pratiğe yeniden bakıyor. Sergi, somut bir görsel doygunluk biçimine içkin bir saygı göstergesi aynı zamanda. İşlerde renk, desen ve çizgiler önceliklidir, kumaş, dikiş biçimleri ve bölgesel farklılıklar göz ardı edilir. Sergi kırkyama dilinin estetiğini bu bağlamda yeniden tanımlamaya ve kültürel materyal konumunu geliştirmeye yönelir.
Yama bir fragmandır. Kaybolan bir şeyin işareti ve yaratıcı tasarıma meydan okuma olarak duran bir bütünlük zaafıdır. Kalan olarak, yama yırtılma ve bozulmayı sembolize edebilir; çoktan yitip gitmiş olanın solmuş görkemiyle tanımlanabilir. Ancak, bir parça olarak, henüz keşfedilmemiş olanın patlayıcı potansiyeline de sahiptir. Parçaların bir araya getirilmesi, formların karmaşık bir matriste düzenlenmesi, ilerlemeye bir alternatif olarak derinlik ve yoğunluk gösterir. Geçici fakat uyarıcı parçaları bir anlatı olarak okunabilecek bir formda toplama ve birleştirme süreci ise kadına özgüdür.
”Resmin öğelerini kullanarak kırkyamaları oluşturmayı seçen sanatçı, bu sergiyle anadiline, annesinin, büyükannelerinin ve büyük anneannelerinin etkilerine geri dönüyor.”
Onlar da kırkyama yapıyorlardı. Güneştekin, ayrı, seçkinci, sadece azınlığına hitap eden bir sanat biçimini değil, yaşamdan gelen ve insanların yaşamlarıyla ilgili gerçeği söyleyen bir sanat olan, yaşamın özünü ifade eden bir sanat formunu bilerek seçiyor. Farklı fragmanlardan yeni bir bütün oluşturan bir anlayışa dayanan sanat formuyla aynı düzlemde kendini konumluyor, aynı zamanda yapıcı değişim içinde işbirliği yaptığı kadınların topluluğuna katılıyor. Eski giysilerin sökülerek yeni ve faydalı bir şeye dönüştürüldüğü yama dikme işi, geleneksel uygulayıcıları olan kadınlar tarafından yıkım sonrası yeni bir yaratım olarak algılanmıştır; ölmekte olanın yeniden hayata döndürülmesi anlamında sembolik bir edimi tanımlar. Ölmüş olanın hayata uyandırılmasıdır. Güneştekin’in kadın hikayeleri serisini kimlik, cinsiyet, ortak girişim ve estetiğin birbirine yakınlaştığı işler olarak tanımlayabiliriz.
Çünkü; kültürel materyal olarak kırkyama çok sayıda yorumlayıcı olasılık sunuyor bizlere. Gerçek kırkyama, şimdi ve geçmiş arasında somut bir bağ, metafor olarak ise geleneksel sanat ve sanatçının tanımlarını etkileyen ortak bir bağı yansıtıyor. Güneştekin, her ne kadar yeni bir çığır açan ve mevcut geleneğin dışında duran biri olarak tanımlansa da, geleneğin taşıyıcısı, geçmişi kucaklayan ve devamlılık oluşturan bir sanatçı aslında. Bu yöntemle anlatıları, kadınların yaşamlarının kalıplarını yansıtırken ve keşfederken geçmiş ve bugünü birbirine bağlıyor.