Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Yeni normalde yeni davranışlar oluşturmak gerekiyor”

0
583

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Covid-19 salgınıyla mücadelede alınan tedbirlerin aşama aşama kaldırılmasıyla “yeni normal” denilen bir dönemin başladığını belirterek “yeni normal” kavramından ne anlaşıldığının önemli olduğunu vurguluyor.

Önceki alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor
Daha önceki alışkanlıklarımız vardı, rutinlerimiz vardı daha önceki otomatik yaptığımız işler vardı. Bunların hepsini şu anda durup, düşünüp değiştirmemiz gerekiyor. Şu andaki sosyal ilişkilerimiz de öyle, kendimizle olan ilişkimiz de öyle, ailemizde olan ilişkilerde yani ikili ilişkilerde yeni bir normal stil oluşturmamız, davranış oluşturmamız gerekiyor. Birden bire her şey normal oldu dersek kendimizi tehlikeye atmış oluruz.

Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Yeni durumlar için liste çıkarılmalı
Herkes eline bir kağıt alıp bu yeni durumda liste çıkaracak, birincisi bu. İkincisi, bunları yazdıktan sonra içinden boş ver ya bir şey olmaz diye bir dürtü geldiği zaman hemen yazdıklarını okuyacak. Biz bu yöntemi sigara alışkanlığında da kullanıyoruz ya da başka madde bağımlılığı alışkanlığında. Bağımlı kişi alışkanlığı bir türlü bırakamıyor sanki içinde ikinci bir kişi var istiyor gibi devamlı. Eski kolay öğrendiği yöntemleri bırakıp yeniye talip olmak biraz çaba istiyor. Sigara içenler, sigarayı bırakıyor fakat sigarayla ilgili düşünce alışkanlıklarını değiştirmezse tekrar başlıyor. Biz onun için sigarayı bırakmak isteyen bir kimseye bırakmadan önce diyoruz ki eline bir kâğıt al ya da cep telefonunda not aç ve oraya neden bırakmak istiyorum diye yaz. İçme isteğin gelince onu oku diyoruz. Öyle olunca hemen akıl ve muhakeme devreye giriyor. Muhakeme devreye girince dur diyor içindeki dürtülere. Aynı şey burada da geçerli. Otomatik davranışlarımızı alışkanlıklarımızı değiştirmek durumundayız. Çünkü biz korundukça başkalarını korumuş oluyoruz. Başkaları kendini korudukça o bizi korumuş oluyor. Şuanda sadece kendimiz için değil kendimizi korurken başkalarını da korumuş oluyoruz. Onun için sevdiklerimizin hasta olmaması için kendimizi düşünmüyorsak bile onları düşünüp sosyal mesafeyi kullanmamız gerekiyor.

Sosyal mesafe yerine “fiziksel mesafe” kullanılmalı
Çünkü sosyal mesafe denildiği zaman sosyal bağları da zayıflatmak gibi anlaşılabiliyor. Hâlbuki sosyal, duygusal mesafe değil fiziksel mesafe. Burada fiziksel mesafe koymak çok önemli. Aynı şeyler devam ederken işimizi yapabiliriz. Şu anda bizim psikiyatri dünyasına bakıyorum artık sanal kongreler, sanal toplantılar yapılmaya başlandı. Çoğu kişi toplantıları iptal etmedi. Özel programlarla, aynı anda bin kişinin katılabildiği yazılımlar var. Panel şeklinde yapılabiliyor. Katılımcılar soruları chatten soruyorlar ve cevap da veriyorsunuz. İnteraktif oluyor. Bu yeni normal. Buna uyum sağlayan kişi çok rahatlıkla yeni duruma uyum sağlayabilecek. Daha sonra bu durum hoşuna gitmeye başlayacak.

Yeniliğe açık olacağız
İnsanın her gün farklı bir adımda bulunması gerekiyor. Değişimi teşvik eden bir durum. Burada statükocu olmak bizim inanç sistemimizde tembelliktir ve geri kalmaktır. Asıl irtica budur, hep aynı durumda kalmak. Onun için yeniliğe açık olacağız, zora talip olacağız. Bu tarz kişiler açık beyin açık zihni olan kişiler. Her şeyi, her bilgiyi alır. Henüz kelimesini çok kullanmamız lazım. ‘Ben her şeyi biliyorum, ben oldum tamamım’ diyen bir kimse yeni duruma uyum sağlayamaz. İnsanın ‘Hayatta o kadar şey var ki her şeyi bilmiyorum. Henüz keşfedeceğim yeni alanlar var’ diyebilmesi lazım. Newton, “İnsan gerçekler okyanusun kenarında uyuyan çocuklar gibiydi, şuan bulunduğumuz gerçeklik ne ki” demiş. Sokrates’in de yine meşhur bir sözüdür: “Ben bir şey biliyorum o da hiçbir şey bilmediğimdir.” Bunun için insan ben biliyorum piştim oldum diyorsa o kişi olduğu yerde kalır. Öyle bir hız çağında yaşıyoruz ki her bilgi birkaç ay içinde yarı ömrünü tamamlıyor. Daha önce 20-30 senede eskiyen bilgiler şimdi 3-6 ayda eskiyor. Bu nedenle devamlı yeniliğe açık olmamız kendimizi geliştirmemiz lazım. Yeni durumu kabullenip hedeflerimizi öyle belirlememiz gerekiyor” dedi.

Bu sürecin üç hediyesi var
Üç hediyeden bir tanesi bol zamandır. Bol zaman verdi bize. Hız çağında yaşadığımız için ‘boş vaktim yok, çok meşgulüm çocuğum, çok yorgunum’ falan diyorlardı. Alın size bol zaman hiçbir mazeret yok. Hem de kendimizi yenilemek, içimizdeki kötücül duyguları eğitebilmek, iyicil duyguları beslemek için bir fırsat bu. Kin, öfke, nefret, kıskançlık, düşmanlık duyguları geldiği zaman bunu eğitebilmek gerekiyordu. Kişi kendini keşif yolculuğuna çıkarır. Olumlu yönlerini geliştirir, olumsuz yönlerini onarır. Kendimize yatırım yapma fırsatı verdi. Çocuklarımızla, eşimizle ilgilenme, yakınlarımızla daha çok zaman geçirmek. Bu evlilikte ve sosyal ilişkide kaliteyi arttırıyor. Birinci kazanç bu. İkinci hediyesi şu oldu: Psikolojik sağlamlık hediyesi. Kişinin doyum erteleme becerisinin olması kişinin bir hedefi vardır ona ulaşmak için arzularını, dürtülerini, heveslerini, isteklerini erteler. Özgürlük kişinin arzu ve dürtülerine karşı özgür olması. İnsanın her istediğini yapması özgürlük değil. Özgürlük vur patlasın çal oynasın değil. Zincirleri kır, duvarları yık şeklinde yaşamak özgürlük değil. Asıl özgürlük içimizdeki ayartıcı, çeldirici, kendimize ve çevreye zarar verecek olumsuz duyguları, bencil eğilimleri kontrol edebilmek. Dayanıklılık eğitimi diye biliniyor ya da bizim kültürümüzde sabır eğitimi olarak geçiyor. Bu sabır öyle bir sabır ki aktif bir sabır, hareket halinde bir sabır. Bu tip sabırlar meditatif eylemdir. Doğanın hız ve ritmine uymaktır. Doğa bize dedi ki ‘Yavaşla hızını kes.’ Bir şey daha söylüyor: Renklerini değiştir, aç gözlülüğü bırak, doyumsuzluğu bırak doğanın düzenini bozdun. Ozon deliği küçülmeye başladı. Antarktika’da buzların erimesi durmuş küresel ısınma durmuş. Kuşlar şehir içine girdiler. Bu demek ki biz doğaya zarar veriyormuşuz. Bunun farkına varacağız.

Koronavirüs bize bilgelik eğitimi veriyor
Bu süreç buna da bizi mecbur bıraktı. Özgürlüğümüz kısıtlandı çünkü. Diğer taraftan bedeni rahatlığımızı düşünüyorduk. Hiç hastalık olmaması konusunda çok hırslıydık. Koronavirüsün bize kazandırdığı üçüncü şey ise bilgelik eğitimidir. Bize şu anda bilgelik eğitimi veriyor. İnsanlığımızı ihmal etmiştik. Açgözlüydük, doyumsuzduk, yoksulu düşünmüyorduk, insanları düşünmüyorduk. Afrika’da temiz suya ulaşamayan insanlar var. Ekmek parası için Akdeniz’i geçmeye çalışırken boğulan insanlar var. Bütün bunları düşünmüyorduk. Zenginlerin yoksula karşı borçları var onları ödemesi lazım. Yoksa dünyada servet düşmanlığı başlayacak. Borsa ihtilali böyle başlamış. Bunları terbiye etmek için korona virüs bize ders veriyor.”