Geçtiğimiz günlerde ilk romanı Mevlâna’nın Kedisi ile altıncı kez okurlarıyla buluşan Can Aydoğmuş, kitabında 800 yıl öncesini Mevlana’nın kedisinin gözünden anlatıyor. Yazar, Mevlâna ile yollarının kesişmesini şöyle anlatıyor, “Yıllar önce İstanbul’da bir bakkalda Mevlana’nın torunu Esin Bayru Çelebi Hanımefendi ile karşılaştım. Burada gerçekleşen kısa sohbetin sonrasında Mevlâna’ya dair büyük merak ve onu öğrenme arzusu ile doldum ve Konya’ya gittim. Orada geçirdiğim günleri adeta başka biri olarak tamamladım diyebilirim. Mevlâna ve Mevlevilik hakkında derin bir anlayış geliştirmek için sonraki dönemlerde de sık sık Konya’ya gittim ve orada kaldım. Bu ziyaretlerimden birinde Mevlana’nın Kedisi romanını yazmaya karar verdim.”
Can Aydoğmuş kitabında bir yandan Mevlâna’nın öğretilerine değiniyor bir yandan da onun aracılığıyla kendi özfarkındalığını ve içgörüsünü geliştiren Mary’nin hikayesini anlatıyor. Yazar, bu hikâyeyi neden Mevlana’nın kedisinin gözünden anlattığını ise şu sözlerle ifade ediyor, “Konya ziyaretlerimden birinde Ulu Arif Çelebi’nin Arifler Menkıbesi eseriyle karşılaştım. Bu eser beni çok etkiledi. Ariflerin Menkıbesi’nde Mevlâna ve kedisi arasındaki ilişki o kadar özeldi ki. Düşünebiliyor musunuz, Mevlana’nın kedisi, o ölünce bir hafta mezarını bekliyor ve sonra üzüntüsünden orada ölüyor. Bu benim içime çok dokundu. Ben de hem bir kedi severim hem de kedilerin özel yeteneklerini olduğunu düşünürüm. Kalbimdeki kedi sevgisi Mevlana’nın kedisi ile adeta vücut buldu. Bu nedenle hem Mevlana’yı hem de onun kedisini onurlandırmak istedim.”
İndigo Yayınları etiketiyle yayımlanan kitap çok boyutlu bir roman olarak hem bir kedinin gözünden Mevlâna ile buluşturan ve onun vuslat dönemini yaşatan hem de halen Mevlâna Müzesi’nde büyük ruh Mevlâna’nın gücünü keşfettiren bir roman olarak dikkat çekiyor.